Yükleniyor

Hastalıklar, dış etkenlerin meydana getirdiği kötü durumlar olarak algılanırlar. Gerçekte bu tam olarak böyle değildir. Hastalık ismini verdiğimiz durumlar vücudumuzun iyileşme çabasıdır esasında. Çünkü, kişinin herhangi bir tehdit anında oluşturduğu vücut reaksiyonudur. Örneğin aşırı soğuğa maruz kalındığında cilt altındaki damarların içindeki kan daha hayati olan organlara yani iç tarafa doğru göç eder ve cilt morarmaya başlar ya da ayağımız burkulduğunda onarım için o bölgeye hücum eden kan yüzünden ayağımız şişer ve o şişmeye bağlı ağrı oluşur. Bir başka örnek de bozuk bir gıda tükettiğimizde barsak hareketlerinin artıp barsak duvarından salgılanan bolca vücut sıvısı ile dışkımızın yumuşayıp su gibi olması ve ishal ile bunu dışarı atmamızdır. Tüm bu reaksiyonlar bizi fiziksel olarak rahatsız eden ve adına hastalık dediğimiz durumları oluşturur, kimi zaman donma kimi zaman burkulma kimi zaman da ishal deriz bu durumlara ve hastalık olarak nitelendiririz.

Tehdit hissettiğinde vücudumuzun başlattığı reaksiyon, düşmanın gücüne bağlı olarak ev sahibi ülkenin güvenlik güçlerinin küçük bir operasyon ya da savaş kararı vermesidir bir bakıma. Ama inisiyatif tamamen ev sahibi ülkededir. 

Her dış etken vücutta hastalık oluşturur inancı yanlıştır. Hastalık oluşması için savunma mekanizmasının o dış etkenle savaşmaya karar vermesi gerekir. Bazı hastalık nedenleri için yaşam gücümüz savaşmaya bile gerek duymaz ve maruziyetten kısa bir süre sonra etken etkisiz hale getirilir. O kadar kısa bir süredir ki bu, haberimiz bile olmaz, semptom oluşmadan işlem tamamlanır. Bazen de savaş yani hastalık gerçekleşir ve savunma mekanizmamız semptomlar üretir iyileşme amacıyla. Bu yolculuk da üç şekilde sonlanacaktır, iyileşme, kronikleşme veya ölüm.

Hastalıkların iyileşme ile sonlanması için vücudun oluşturduğu savunma mekanizmasına yardımcı olmak gerekir. Bu savaşta yanında yer alırsak vücudumuz iyileştirici gücünü arttırmış olur. Modern tıpta çoklukla yapılan hata budur. Maalesef çoğu kimyasal ilaç bu mekanizmaları durdurur veya yavaşlatır. Bu nedenle de hastalıklarımız basit ve iyileşebilir olma durumundan ağır ve iyileşemez olmaya doğru yol alır. Buna en iyi örnek çok basit bir hastalık olan soğuk algınlığı sırasında hemen ayağa kalkmak ve günlük aktivitelerimizi yapabilmek için kullandığımız grip ilaçlarının yaptığı etkiyle sinüzit veya bronşit olmaktır. Ya da en azından soğuk algınlığının uzun sürmesi veya sık tekrar etmesidir. Bu tür ilaçlar savaşta vücudun yanında yer almayıp tam tersine savaşan ordunun kışlasına geri dönmesine neden olur, mikroba ise hiçbir etkide bulunmaz. Semptomlar yavaş yavaş kaybolurken kişi kendini yapay ve sahte olarak iyi hisseder ve mikroplar daha derin dokulara( sinüs veya bronşlar, hatta akciğer) doğru yol alırlar. Böylece soğuk algınlığı iyileşmiş gibi görünür ama yerine 1-2 ay içinde sinüzit/bronşit/pnömoni gibi bir hastalık gelir. Doğal olarak tam iyileşebileceğimiz bir hastalık yerine kronik bir durum ortaya çıkmış olur.

Akut hastalıkların çoğunu ilk 3 gün sadece takip etmek, vücudun davranış şeklini gözlemlemek ve bu sürenin sonunda daha kötüye gittiğini fark edersek o zaman tedavi için adım atmak yoksa iyileşmenin devam ettiğini görüyorsak yine dinlenme, dışarıdan takviye vitamin alma ya da direnç arttırıcı doğal ürünler kullanma gibi destekleyici davranış biçimlerine yönelmek en doğrusudur. Bu doğru davranış şekli özellikle de çocuklarda çok iyi sonuçlar doğuracaktır.